OKUMA ALIŞKANLIĞI
Yrd.Doç.Dr. Fatih Bağcıoğlu
Toplumumuz okuyan bir toplum mu? Bu soruyu üç aşamalı olarak cevaplandırmak istiyoruz:
1- İslâmiyet'i kabul edinceye kadar (10. yüzyıla kadar).
2- 10. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar.
3- 17. yüzyıldan günümüze kadar.
1- İslâmiyet'i kabul etmeden önce (10. yüzyıla kadar):
Bu devirde Türk toplumunun okuyan, okumayı seven bir toplum olduğunu söylemek epeyce zordur. Maalesef, İslâmiyet'i kitleler hâlinde kabul ettiğimiz 10. yüzyıla kadar Türkçe bir bilim, tefekkür ve edebiyat dili olma fırsatını bulamamıştır. 10. yüzyıla kadar, m.s. 732-735 yıllarında dikilmiş Orhun Âbideleri ve Budizm'e âit bazı dinî metinlerden başka elimizde yazılı eser yoktur. Bu durum, Orta Çağ bilginlerinin de dikkatini çekmiştir. 11. yüzyılın Endülüslü bilgini İbni Said'in Tabakatü'l-Ümem adlı kitabında dünya milletleri ikiye ayrılır:
a- Bilimle uğraşan milletler (Hintliler, İranlılar, Yunanlılar, Romalılar, Araplar)
b- Bilimle uğraşmayan milletler (Türkler, Moğollar, Çinliler)
İbni Said Türkleri, bilimle uğraşmayan milletler arasında sayar. Aynı eserde müellif, bilimle uğraşmayan milletlerden kulağına herhangi bir fikir veya felsefe ulaşmadığına da özellikle işaret eder.1
2- İslâmiyet'i kabulden (10. yüzyıldan) 17. yüzyıla kadar:
Bu devirde nispeten okuyan, düşünen bir toplumla karşılaşıyoruz. Kitaba, ilme, âlime büyük değer veriliyor. Ülkemiz medreselerle ve hemen yanlarına açılan kütüphanelerle doluyor.
Nizamü'l-Mülk, Fatih, Yavuz Sultan Selim gibi devlet büyüklerinin en önemli özellikleri bazen günde 8 saate kadar okumaları. Bu devirde Mevlâna Celâleddin-i Rumî, Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi gibi çok okuyan aydınlarımız yetişiyor.
Devrin sosyal şartları içinde okuma-yazma oranı çok yüksek değilse de, kulağa dayalı, yani dinlemeye dayalı gelişmiş bir kültür var.
3- 17. yüzyıldan günümüze kadar:
17. yüzyıldan sonra ise durum yavaş yavaş değişir. Türk toplumu tekrar okumayan, fazlaca düşünmeyen, bilgi üretmeyen bir toplum hâline gelir.
Matbaanın Türkiye'ye girişinden (1727) 19. yüzyılın sonlarına kadar, basılan kitap sayısı beş bin civarındadır. Bu sayı ancak 20. yüzyılın başlarında 35-40 bini bulmuştur.2 Osmanlı'nın kitap mirası budur.
Cumhuriyet devrinde ise durum şöyledir:
1930-1932 yıllarında bir kitap üç yüz adet basılırsa sevinilirdi. Devrin ünlü gazetecisi Ziyad Ebuzziya 1933'te bir kitaptan beş yüz adet bastığında, bunun hayretle karşılandığını anlatır.
1933'te Semih Lutfi küçük cep kitapları çıkarmaya başlayınca baskılar bine doğru yükselmiştir.3
1940-1946 yılları arasında Türkiye'de gazetelerin bile toplam tirajı II. Dünya Savaşı gibi toplumu ilgilendiren çok önemli bir hâdise olduğu hâlde 30 bin civarındadır. Bu tiraj ancak 1947'de 70 bine doğru çıkar.
Son yıllarda durum:
Son yıllarda yapılan araştırmalar, Türk toplumunun sosyal, ekonomik ve siyasî şartlarında önemli değişiklikler olmasına rağmen, kitap, gazete, dergi ile arasının iyi olmadığını, toplumumuzun okumayı bir alışkanlık ve hayat tarzı hâline getirmediğini göstermektedir. Meselâ, Millî Eğitim Bakanlığı'nın 1993 yılında yaptırdığı bir ankete göre, gençlerin % 61'inin son bir ayda hiç kitap okumadığı, % 13,4'ünün ise bir kitap okuduğu ortaya çıkmıştır.4
Yine yapılan bir araştırmaya göre, ülkemizde okumaya aday ilk grubu oluşturan üniversite gençliğinde okuma oranı % 37,1'dir.5
1993 yılında yapılan bir başka araştırmaya göre ise, yaz aylarında nüfusu üç yüz binin üzerine çıkan Bodrum'da:
127 kahvehane
230 içkili restoran
103 kafe-bar
12 disko
3 gazino
2 kumarhane
2 kitapçı var.
Açıkça görüldüğü gibi Bodrum'da her şey var, ama kitap yok, kitap okuyan yoktur.
Enteresan, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu da 1973-1975 yılları arasında Türkiye'de 30 bin kitapçı var.
1993 yılında ise üçbin beşyüz. Onlar da, kaset, oyuncak, kırtasiye satarak ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Bir başka ilginç durum ise, 1983'te Türkiye'de 7.180 çeşit kitap basıldığı hâlde, bu 1992'de 6.151'e düşüyor. Aynı yıl, yani 1992'de çeşitli ülkelerde basılan kitap sayısı (çeşit olarak) ise şöyledir:
Fransa'da 37.308
İngiltere'de 48.069
Almanya'da 64.761
Japonya'da 42.217
ABD'de 85.121
Günlük gazete satışlarında da, Türkiye ile diğer gelişmiş ülkeler arasında benzer uçurumlar dikkati çekiyor. Türkiye'de verilen bütün hediyelere, yapılan bütün promosyonlara rağmen gazetelerin toplam tirajı üç milyonu bir türlü geçmiyor. Toplam tiraj Japonya'da 68 milyonu, ABD'de ise 63 milyonu geçiyor.
Bir Japon, yılda 25 kitap okuyor,
Bir İsveçli, yılda 10 kitap okuyor,
Bir Fransız, yılda 7 kitap okuyor.
Türkiye'de ise 6 Türk, yılda 1 kitap okuyor. Hâlen ülkemizde 95 kişiye bir kahvehane, ama 65 bin kişiye bir kütüphane düşüyor.
Ayrıca Japonya'da, ayakta kitap okuma alışkanlığı bile 'taşiyomi' adıyla sözlüğe geçtiği hâlde, bizim ülkemizde bırakın ayakta kitap okumayı, evlerde kitapların yüzüne bile bakılmamakta ve kitaplar genellikle vitrinleri süsleyen bir aksesuar olarak kullanılmaktadır.6
Neden az okuyoruz?:
Millî Eğitim Bakanlığı'nın 1993 yılında yaptırdığı bir ankete göre insanımızın okumama sebepleri oran olarak şöyledir:
1-Kitap okuma alışkanlığının olmaması: % 50,2
2-Yeterince zaman bulunamaması: % 16,6
3-Boş zamanlarında yoğun olması: % 10,6
4-Tv, video ve sinemanın tercih edilmesi: % 10,5
5-Kitap fiyatlarının yüksek olması: % 4,6
6-Dersleri sebebiyle okuyamama: % 3,4
7-Diğer sebepler: % 1,9
8-Cevap yok: % 2,27 7
Görülüyor ki az okumamızın en önemli sebepleri okuma alışkanlığının olmaması, tv, video ve sinemanın kitap okumaya tercih edilmesi. Fakat bu konuda Türkiye'de özellikle belirli kesimler, yıllarca daha çok, kitap fiyatlarının ülkemizde yüksek olmasını en önemli sebep olarak ileri sürmüşlerdir. Halbuki yapılan araştırmalar bunun doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Hem yukarıdaki ankette kitap okumama sebepleri içinde sayılan, kitap fiyatlarının yüksek olması % 4,6 gibi küçük bir oran teşkil etmekte, hem de TÜYAP'ın 1992 Kasım'ında İstanbul'da düzenlediği kitap fuarını gezenlerin % 56'sının aylık gelirinin iki milyon TL civarında olması, aylık geliri 12-14 milyon lira olanların oranının ise yüzde değil binde sekiz civarında olması bu görüşü çürütmektedir.
Ayrıca yapılan bir başka araştırmaya göre 1993 yılında Bodrum'da içilen yerli içki 1 milyon 428.572 şişe, yabancı içki 55 bin 715 şişedir.
Yine aynı araştırmaya göre, Bodrum'da 1993 yılında 6 milyon 100 bin paket yerli sigara 2 milyon 400 bin paket yabancı sigara tüketilmiştir. Yani içki için para var, sigara için para var, fakat kitap için yoktur. Kitap, içki ve sigaradan çok mu pahalıdır?
Bizce toplumumuzun az okumasının gerçek sebepleri şunlardır:
1-Okuma alışkanlığımızın olmaması. Okuma ise büyük ölçüde bir alışkanlık gerektiriyor. Eğitim sistemimiz kitap okumayı teşvik edici, bunu bir alışkanlık hâline getirici nitelikte değildir.
2-Tv, video, sinema bizi engelliyor. İnsanlar gece boyunca hiçbir seçim yapmaksızın 4-5-6 saat durmadan tv seyrediyor.
3-İnsanların derd-i maişetle meşgul olması. Başka hiçbir şey düşünememesi.
4-Okuyan, düşünen insanlara karşı yıllardan beri takındığımız olumsuz tavır.
5-(Gazeteler için ise) Basına karşı duyulan güvensizliktir.
Halbuki 21. yüzyıla, bilgi çağına girerken, eğer Türk toplumu dünya üzerinde iyi, güzel bir yer edinmek istiyorsa, okumak, düşünmek ve buna bağlı olarak tartışmak, sorgulamak ve eleştirmek ve bilim üretmek zorundadır. Ancak bunları gerçekleştirdiği zaman gelişecek, çağdaşlaşacak ve yer yüzünde tekrar ecdadına lâyık olduğu yeri alacaktır.o
Dipnotlar
1. Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İst., 1977, s. 223,224.
2. İlber Ortaylı, İstanbul'dan Sayfalar, İst. 1993, s. 174.
3. Ziyad Ebuzziya, "Zaman", 10 Şubat 1992.
4. "Milliyet", 31 Temmuz 1993; "Zaman", 9 Ağustos 1993.
5. 1990 Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı (Türkiye Yazarlar Birliği Yayınları), Ankara, 1990.
6. Bedri Katipoğlu, Niçin Az Okuyoruz?, "Zaman", 21 Şubat 1998.
7. "Milliyet", 31 Temmuz 1993.