“Oku!” Bu müthiş emirle başlar yüceler yücesi ilâhî emir. Emrin muhatabı Nebi ise şaşkındır. Sorar bu şaşkınlıkla: “Ne okuyayım?” “Yaratan Rabbinin adı ile oku“ diye devam eden ve yirmi üç yıl süren ilâhî hitap başlar böylece. Dünya aydınlanır, ukba aydınlanır, gerçekten okuyabilen gönüller aydınlanır.
Gerçekten okuyabilmenin kurulu olan bu düzen içindeki yeri nedir? Ne, nasıl okunmalıdır?
Allah (c.c.), şu kâinatta kurduğu müthiş düzenle insan haricindeki her varlığı kalem olarak vazifeli kılmıştır. Böylelikle her varlık kendisinde ve etrafında meydana gelen her hadiseyi kaydeder. Canlı ve cansız her varlık kitaptır. Bu sebepten dolayı “gör, müşahede et, duy, dinle” şeklinde değil “oku” şeklinde emir gelmiştir. İnsandan başka bütün varlıklar sadece yazmakla sorumlu oldukları halde insan hem yazmak ama mutlaka okumak ile şereflendirilmiştir.
Mutlaka okumak...
İlk önce kâinatı okumakla başlar insan işe… Daha küçücük yaşlarda sorular geliverir kalbine ve başlar minik kalbine, minik aklına gelen kocaman soruları etrafındaki kocaman insanlara sormaya. İşte kâinat kitabı satır satır okunmaya başlamıştır. Bir böcek, bir sinek, bir ağaç, çiçek, kocaman güneş hepsi de bu kitabın satırlarıdır ve pek çok şey anlatır, öğretir eşref-i mahlukata… Burada anne- baba minik yavrularına kâinatı okumayı öğretecek en önemli rehberlerdir.
Okumak merak etmekle başlar çünkü… Yavrunun merakı tetiklenir, araştırma isteği geliştirilirse, sorduğu sorular sabırla, hatta aşk ve şevkle cevaplanırsa kâinat kitabını gittikçe daha da derinden okumaya başlar.
Merakı bitmek bilmez, ebeveynin rehberliği iyi olursa sorduğu soruların cevaplarını Allah’ın kelâmında aramaya başlar. İnsan hayatı için gerçekten önemli üç soruyu sormaya başlamıştır çünkü.
“Nereden geldim? Burada ne yapmalıyım? Nereye gidiyorum? Bu soruların cevabını arayan ve en doğru cevapları Allah’ın kelâmında bularak tatmin olan insan bu cevapların çerçevesinde pek çok şeyi öğrenmeye başlar. Öğrendikçe öğrenmekten duyduğu lezzeti artar. Kalbi, Allah’ı anmakla tatmin olur, zihni sorularına cevap bulmakla…
Bakmakla görmenin farkını da anlamaya başlar böylece. Elinde Allah’ın kelâmı ile daha farklı okumaya başlar kâinat kitabını.
Varlıklar âlemini, var oluş nedenlerini ve bu âlem içindeki kendi rolünü keşfetmeye başlar.
Tüm bunları gerçekten iyi rehberlik eden anne-babası mı yaptırmıştır?
Allah, soru sormayı, araştırmayı, merakı yaratılışımızda var etmiştir. Önemli olan bunları iyi kullanmak, bu duyguların var oluş nedenlerini anlamaya çalışmaktır.
Anne-babanın rolü de burada başlar işte. Yavrularının elinden tutup ilk önce kâinatı okumayı öğretmek…
Hz. İbrahim’in, “Kendisine bile faydası olmayan bu putlara niçin tapıyorsunuz?” Sorusuna “Biz atalarımızı böyle yaparken bulduk” diye cevap veren, aynı hitabı Hatemü’l Enbiya (s.a.s.)’ya da duyuran zihniyet sorgulamaktan, düşünmekten, akletmekten uzaklaşmış, böylece de gözle görünür derecede açık olan gerçeğe ulaşamamış zihniyet değil midir?
“Oku” emri ile başlayan ilâhi hitap pek çok yerde “Hiç düşünmez misiniz? Akletmez misiniz?” diye bu emri desteklemekte. Merak et, düşün aklını ve kalbini kullan ve oku.
Kur’an’ın, hayatımız için verilmiş bir kılavuz olduğu anlatılmalı yavrularımıza. Aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu hatta bedenimizi kullanma kılavuzu. Bu kitap olmasaydı rotası olmayan bir gemi gibi olurduk, nerede nasıl davranacağımızı bilemezdik, sorularımız cevapsız kalırdı. Bu kitabı okuyanın hayatı aydınlık olur. Gemisi hedefini tutmuştur. Gemisinin kaptanı Resulullah olmuştur. Kaptan o oldukça, Allah’ın kitabı okundukça geminin rotasının şaşma imkânı yoktur artık.
Hayatta atılan her adımda davranışlarını tayin edecek doğru merciyi bulan insan öğrenmeye doymayacaktır.
İnsan, kâinat kitabını ve Kur’an’ı okuyup idrak etmek için, bu yola kendisinden daha önce girmiş, belki de daha fazla çaba sarfetmişlerin eserlerinden de faydalanmak isteyecektir.
Kâinat kitabını okumaya çalışan insan bir elinde Kur’an, diğer elinde müspet ilimler, sanat, kültür olduğunda başarıya ulaşabileceğinin farkındadır.
Şöyle bir düşünsek… Gerçekten hangimiz böyle evlâtlar yetiştirmek istemeyiz?
Okumayı seven, okumaktan gerçek anlamda lezzet alan, okuduğu değerli bilgileri hayata geçiren evlâtlar…
Yukarıda saydığımız doğru rehberlik, merakı tetikleme ve hatta merak uyandırma Kur’an’ı doğru tanıtmanın yanında neler yapabiliriz?
Bunun için galiba okumanın önemine önce kendimiz inanmalıyız. İnsan olma yolunda kitap okumanın önemi nedir diye düşünmek.
Herkesin bildiği bir gerçek vardır ki, “Dünyadaki kötülüklerin temel sebebi cehalettir. İnsanın baş düşmanı cehalete karşı açılan savaşta kullanılacak en iyi silâh ise tabii ki kitap.
Düşünce insanı olma adına yapılabileceklerden en iyisi de tabii ki kitap okumaktır. İnsan kelimelerle düşünür, ne kadar kelime bilirse düşünce ufku o kadar genişler. Düşünen büyükler, düşünen çocuklar ve düşünen toplum. Allah’ın bizlerden isteği de bu değil mi?
İnsanın kendini tanıması için kitabın yardımı küçümsenemez.
Bilgiye ulaşmanın pek çok yolu vardır. Meselâ konferanslar dinlenilebilir, bilimle ilgili programlar izlenilebilir. Fakat bu faaliyetlerde insanın durup düşünmeye, herhangi bir ihtiyaç anında bu bilgilere tekrar ulaşma imkânı yoktur. Kitap böyle midir? Bir kitaptaki bilgiye tekrar tekrar ulaşma imkânı olduğu gibi, kitap okurken durup düşünmeye, bilgileri hazmetmeye de zaman vardır.
Kitap okumanın hayatımıza katacağı güzellikler saymakla bitmez elbet. Bunun örneklerini kendi büyüklerimizde görmemiz de çok kolay. Yavuz Sultan Selim günde sekiz saat kitap okurdu. Mısır seferine giderken üç katır yüklü kitap götürdüğünü herkes bilir. Sonuç; Yavuz gibi bir insan…
İslâm âlimi Cahız kitap hakkında şunları söylüyor: “Yaşı genç, ucuz, her yerde bulunması mümkün olan; değerli bilgileri, sağlam kafaların ve engin tecrübelerin eserlerini, geçmiş çağların, uzak memleketlerin haberlerini toplayan kitap gibisini bilmiyorum. İstediğinizde yanınızdan ayrılmayan, arzu etmediğinizde ziyaretini seyrek yapan böyle bir misafire kim sahip olabilir?”
Belki de bu hakikatleri hepimiz biliyoruz. Bu bilgilerimizi çocuklarımıza da verebilmek, onlara kitap sevgisini kazandırmak bırakabileceğimiz en güzel miras değil mi?
Günümüzde yavrularımızı meşgul eden pek çok şey var. Televizyon, bilgisayar, cep telefonları vs.
Tüm bunların yanında yedi yaşından itibaren girdiği müthiş maraton. Bu maratonda en büyük yardımın yine kitap okumaktan geldiğini kimse inkar edemez. Okuduğunu anlamayı, kapsamlı düşünmeyi kitaptan başka ne kazandırabilir yavrularımıza?
Peki meşgul eden ve gelişen teknoloji ile hayatımıza akın eden aletler? Faydalarının da –yerli yerinde kullanıldığında- inkâr edilemeyeceği bu aletler ve kitap.
Televizyonu ele alalım meselâ. Bir saatlik televizyon izlediğimizde beynimizde ölen hücreleri tekrar kazanabilmek için bir hafta beyin egzersizi yapmamız gerektiğini biliyor muyuz?
Günde ortalama üç saat televizyon izleyen bir insan, yılda bin doksan beş saatini televizyon karşısında harcamış demektir. Bir gündeki koskoca üç saatte neler yapılabileceğini düşünsek hep beraber.
Kitabı sevdirmek için sevmek gerekir. Evimizde belli saatleri kitap okuma zamanı olarak değerlendirsek meselâ… Evdeki en miniğin eline de bir tane kitap versek, hatta resimlerini göstererek okusak bu kitabı ona da.
Yavrularımızla okudukları kitaplar hakkında konuşsak, sorular sorsak, idrakine yansıyanları anlamaya çalışsak.
Alış veriş günlerimizde mutlaka birkaç kitapçıya uğrasak. Yavrumuzla birlikte kitap seçsek. Hatta okudukları kitaplar için onlara küçük ödüller versek.
Peki ne tür kitaplar?
Bizler, “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım“ diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. İşte bu yüzden okuduğumuz kitapların bize kâinatı okutan, aklı ve kalbi tatmin edici eserlerin okunmasına önem verilmeli.
Kitap okumaya, ekmeğe, suya ihtiyaç duyduğumuz kadar muhtacız. Çünkü insan, öğrenmek üzere yaratılmış bir varlıktır. Sorularına doğru cevap bulamayan insan, bu dünyada da kendisine şerefli bir yer bulamaz.
Çocuklarımızın dünyada kendilerine yer bulabilmeleri için, ahirete en iyi şekilde hazırlanabilmeleri için, kâinat kitabını, Kur’an’ı, değerli pek çok eseri okutalım onlara. Okutalım ve okumayı sevdirelim. Bu yolculuklarında hep ellerinden tutalım, yanlarında olalım.
Düşünen, araştıran, Allah’ın ilk emrini yerine getiren, iyi bir kul olma yolunda okuyan evlâtlara sahip olmak için…
Pelin Pektaş